22 Aralık 2011 Perşembe

YENİ BLOGUM!!!

Merhaba, uzun zaman oldu değil mi?

Yola çıktığım hobi bloguma artık es verip, yeni bir blogda devam edeceğim...

Sizinle orada buluşabilirsek çok mutlu olurum...

Sevgiyle kalın...

yeni adresim,

25 Ekim 2011 Salı

Van Bebekleri İçin Atkı-Bere Örüyoruz




Hadi onun korkulu gözlerine biraz sevinç biraz sıcaklık sağlayalım!

Pazar günü Van'daki acı haberle uyandık güne...
Tüm ülke el ele verdik destek olmaya çalışıyoruz.
Dün sosyal mecralardan da takip ettiğim kadarı ile birçok blogger arkadaşımız hem yardımların
 toplanmasında hem de kolilenip tırlara yüklenmesinde çok ciddi efor sarf ettiler. 
En az Van halkı kadar üşüdüler onlara 1 kazak,1 çorap,1 battaniye bulabilmek için...
Emeği geçen herkese binlerce kez teşekkürler!
Dün gelişmeleri takip ederken en çok kışlık ürünlere ihtiyaç duyulduğunu gördük.
Maalesef yardım için yollanan eşyaların arasından mayolar,flip-flop terlikler çıktığını paylaştı arkadaşlarımız bizlerle. Gülsek mi ağlasak mı bilemedik?

Havalar iyice soğuyacak ki Van şu an da bile bulunduğumuz illere göre kat be kat soğuktur.
Şöyle bir fikir geldi aklıma:)
Ne dersiniz Van'daki bebekler,çocuklar için kalın,yünlü,onları sıcacık tutacak bir şeyler örmeye.

Buradan tüm hamarat blogger'lara sesleniyorum. Haydi şimdi evde kalmış yarım yünlere, şişlere sarılıyoruz.
Van bebekleri için ufak da olsa bir atkı bir bere bir çorap örüyoruz.
Eminim onlara yardım etmek isteyip maddi durumu olmadığı için edemeyen binlerce insan var.Ama gönülleri,duaları onlarla biliyorum. En azından bu şekilde herkes bir şekilde katkı sağlayabilir diye düşünüyorum. 


Bugün dayanışma günüdür.! Kavgalı,küs,hatta birbirinden nefret eden bloggerlar'ın bile el ele vermesi gereken gündür. Kim için mi? Tabii ki o ufacık soğuktan buz tutmuş ufacık eller,ayaklar için...

Hadi bakalım başlatalım kampanyamızı:)
Katılmak isterseniz lütfen bana ulaşın!
elif5681@gmail.com
VAN BEBEKLERİ ÜŞÜMESİN!

BLOGUNUZDA SİZ DE PAYLAŞIP BU KAMPANYAYA DESTEK VEREBİLİRSİNİZ!

YÜN ÜRETİCİSİ FİRMALARDAN DA YÜN DESTEĞİ BEKLİYORUZ! TANIDIĞINIZ VAR İSE LÜTFEN BAĞLANTIYA GEÇMEMİZE YARDIMCI OLUN!

"DESTEK VERENLER"
MELEK YAVER
_ASLICAN_

ayrıntılar için lütfen Elif Hanımın bloguna tık tık

24 Ekim 2011 Pazartesi

Deprem İçin Omuz Omuza...


Dün malum pazardı, kanaldan kanala atlarken televizyonda, önce "Erciş'te Deprem: 6,6" diye gördüm, sonra haberler çoğalmaya, ölü sayıları yükselmeye ve yaralı sayıları çığ gibi artmaya başladı... Neye uğradığımı şaşırdım, birkaç gün evvel şehitlerimize yanmışken, şimdi de kışın eşiğinde meydana gelen ve yüzlerce vatandaşımızın canına, ve çok daha fazlasının evinden barkından olmasına sebep olan deprem haberine üzüldük...

Ne var ki, diğer blog arkadaşlarımın da yazılarında okuduğum gibi, bu sefer bizim de ciddi anlamda yapabileceğimiz şeyler var; destek olmak gibi, hem manevi, hem de maddi anlamda, hatta özellikle maddi anlamda... Yardım kampanyalarıyla ilgili Başbakanlığın bu açıklamasını okuyabilirsiniz...

Yazımı daha fazla uzat(a)mayacağım...

Hiç değilse güneş açsaydı...

19 Ekim 2011 Çarşamba

TERÖRE LANET EDİYORUM!!!


Siz beni Öldü sanıyosunuz değil mi ? Kahpe bir kurşun öldüremez ki beni ...

Türkiye'min Sınır taşındayım. Dimdik Nöbetimin başındayım ..

Sil gözyaşlarını Anacığım, Ben hep 20 yaşındayım.

Hava soğuk be!

Hava sadece gerçekten "hava"nın soğumasından da değil, aldığımz şehit haberlerinden sonra iyice üşümeye başladım... Yazmaya parmaklarım elvermiyor, tıpkı yüreğimin de elvermediği gibi... Tüm şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum, gerek asker, gerek polis, bütün güvenlik güçlerimize Allah dirayet versin, zaferlere nail etsin inşallah...

Neyse...


Evet hava cidden soğudu ya! "Balkanlardan gelen" :) soğuk hava dalgası beni perişaaaan etti!!! Bu arada ben dün neredeydim?? Hadi tahmin edin, en çok bulunmayı sevdiğim yerde!!! Yani, okuldaydımmmm!!! :) 4 saat derse girdim, derslerin sonlarına doğru cıvımaya başladım, hoca uyardı ikaz etti, yani tam bir öğrenci modundaydım :)))

Ama gel gör ki, dün hava öyle bir soğuktu ki Ankara'da, kuru ayaz vardı, okula yürürken içim dondu resmen, kulaklarımı ise neredeyse hissetmiyordum :( Zaten dün akşam bu soğuğun acısı benden çıkmaya başladı yavaş yavaş. Önce kulaklarım ağrıdı, sanki biri kulağıma şiş sokuyormuş gibi batıyor, sonrasında karnım ağrımaya başladı ama nasıl bir sancı, gece boyunca uyuyamadım, sabah resmen zombi gibiydim kalktığımda ve işe nasıl geldiğimi hatırlamıyorum bile.


Dolabıma baktığım zaman kışlık pantolon ihtiyacımın çoktan geldiğini görüyorum, öğle arası bir alışveriş turuna çıksam iyi olacak, şöyle yünlü karışımı rahat kesimli ama asla kumaş olmayan bir iki pantolon almak istiyorum :) Çok karışık bir cümle oldu ama, ben dairede önceden dediğim gibi asla kumaş pantolon ve onun getirdiği hava içinde giyilmesi gereken hiçbir giysiyi giymiyorum :) Evet biraz rahatım çalışma ortamında, ama ne yapayım, kumaş pantolon zaten benlik değil, yani giysem bile altına giyecek bir ayakkabım yok, üstüne giyecek bir bluz, gömlek vs. yok, herşeyim casual moda göre uyumlanmış giysiler :)



Karın ağrısından ölmek üzereyim...

Sevgiler canlarım...

17 Ekim 2011 Pazartesi

Yine mi mantar???

Akşam işten yeni geldim, şimdi, ciddiyim bakın! Annem benden daha erken gelmiş, biz trafiğe kaldık. Bu akşam trafik çok berbattı. Malumunuz Ankara'nın trafiği kötüdür normalde, yağmur da yağınca iyice berbatlaşmış; biz de karar aldık, yağmurlar kesilene kadar arabayla gitmicez işe, servisi kullanacağız. Zaten biraz da halkın arasına karışma zamanım gelmişti :PpP


şaka bir yana, eve geldiğimde de karnım zil çalıyor resmen, hatta şu anda alarm vermeye başladı, öğle yemeğini yiyeli kaç saat oldu sonuçta!!! bir de ne göreyim, annem mantar sote yapıyor, ühühüh, bütün yemek hayallerim yıkıldı!!! Yani tamam, ben koskocaman kızım bunları demeye hakkım yok biliyorum, yarın bir gün evlenince ne yapacağım değil mi? Hazır yemek buldum daha ne istiyorum? Ye yemeğini sus otur!!! Ama BEN HİÇ MANTAR SEVMEM Kİİİ!!! Bak çorbasını içerim, o ayrı, çok da severim, tavuğun yanında sotelenmişini de yerim biraz, ama böyle sade mantar yemeğini hiç yiyemem :((( Oysa annemle babam bayılırlar...

Kalkıp kendime makarna pişireceğim şimdi...


nasıl güzel göründü gözüme, ufff :)))

Birdahaki postta görüşelim :)

Butik Hediye Çekilişim Sonuçlandııı :)

Evet, geçen hafta bugün başlayıp bu hafta bu sabah sonlanan çekilişimizi açıklıyoruuum :))) isimden de anlayacağınız gibi butik bir çekiliş oldu, az ama öz, cidden kaynaşık bir çekiliş oldu :) katılan herkese candan teşekkürlerimi sunarım :)))


önce isimler listelendi,




sonra tek tek kesildi, sol altta gördüğünüz Sihirli Mavi arkadaşımız son anda yetişti, onu da dahil ettim hemen :)


isimler tek tek katlandı


başka bir kap olmadığı için plastik lokum kabına konuldu :)


bir de burada karıştırıldı


sonra dairede çalışma arkadaşlarımdan sevgili Sudenil'i çağırdım, lokumluğun kapağını kapatıp bir de o çalkaladı,


kapak açıldıııı,


kuramız çekildiii,


veeee :)))


tatlı hediyelerin sahibi sevgili Yenigelin'imiz oldu, kendisini tebrik ederim, bana ulaşırsa pekçok sevinirim :) yine katılan herkese çok teşekkür ediyorum, bir sonraki çekilişimizin de tarihini veriyorum,  31 Ekim 2011 pazartesi günü "Bayram Hediyesi" olsun babında bir çekilişim daha var, şimdiden duyurulur :)))

öpücükler herkese :)

14 Ekim 2011 Cuma

Uğruna harp çıkan mobilyalarımız :)

Dünkü yazımdaki savaş sebebi mobilyalarımızı sizinle paylaşacağımı söylemiştim, tarihi an geldi, tatatatammmm :) işte salon takımım;

ama öncesinde, dün sabah mobilyacıyı nişanlım arayamadı "kalbim buna dayanamaz aşkım, kendi ellerimle arayamam, hühühü" diyince mobilyacı Mehmet Bey'i ben aradm ve büyük bir gururla zaferimi anattım, adamla ahbap olduk zaten orda resmen :)) o da dedi zaten "ablam, en güzelini yaptın, bana sen teslmden bir hafta önce haber ver yeter, ben onlara Abi'den daha iyi bakarım :)))" şimdi nişanlım her hafta Mehmet Bey'e çay içmeye gideceğini söylüyor, alttan alta iflas denetimi yapacak, tövbe tövbeee :)))

devam edelim biz... :)

genel görünüm bu, bu renklerin aynısını istedim, kenar ve alt kısımları hafif krem rengi, bu salonun ortamını ferahlatacak, oturma yerleri ise kahverengi, oturup kalktıkça pek fazla leke, kir, toz göstermeyecek ve bize kullanım kolaylığı sunacak :) ben pek açık bir renkle başa çıkabileceğimi düşünemiyorum çünkü :) kırlentlerin deseni ise daha farklı, ama o da kahverengi, bej, krem tonlarına sahip. Salon takımı iki üçlü ve iki tekli koltuktan ibaret; üçlüler yatak olarak da kullanılabiliyor...





yemek takımımız ise aşağıdaki gibi, ama yemek takımı diyince aşağıdaki resmin tamamını almadık :) çünkü ben vitrin, büfe ve konsol üçlüsünü istemedim, artık benim annem de dahil etrafta çoğu yakınım bunları kullanmıyor, mesela annem salondaki ikili büfeyi yatak odasına taşıdı, kendine ek bir gardrop oluşturdu :) ben de zaten büfeye bardak, su takımı filan koymam koysam onlar orda sittin sene kalır, ben daralırım filan, ev ferah olsun az eşya olsun, bana alan kalsın, ben onu seviyorum yaaa :))) bundan mütevellit ben de istemedim. konsol ama tabii gerekli, o kadar yemek takımını, çatal bıçağı koymak, saklamak için lazım. şimdi efendim, salonumda benim bir girinti çıkıntılı bir yer var, oraya bir konsol konulamaz bu takımdan, ama bayağı da hacimli bir yer, ne yapsak ne etsek derken benim güzel annem "bizim akrabaya oraya uygun bir konsol yaptırırız, he yer değerlenir, hem de orada baca çıkıntısı sıfırlanır" diyiverdi :) bizim mobilyacı (dolap, vestiyer vs) bir akrabamız var da sitelerde, şans benden yana bu aralar sanırım :P ama televizyon ünitemiz tabii ki var arkadaşlar, ben seviyorum onları :)





yemek takımının resimleri küçük oldu, bit kadar yaa, görselleri büyütmek isteyince görüntü bulanıyor, ben de buraya koymasam mı dedim ama sonra aklıma bu geldi; detaylı bakmak isterseniz buraya tık tık :)

bu arada yazmayı unutmuşum, mobilyalarımızı Mondi'den aldık, evet reklamlarında Nihat Doğan'ın oynadığı firma, biliyorum biliyorum :))) 

dipnot İstikbal, Bellona ve Mondi aynı grubun (Boydak Grup) ürünleri, 2 yıl garanti veriyorlar. 

hayırlı cumalar hepinize,

Sizi seviyorum :)

13 Ekim 2011 Perşembe

Mobilya paradoksu!!!

Nişanlıyla dün akşam dolunayın ve yükselen koç burcunun da etkileriyle birbirimize girmemize ramak kalmıştı!! Sebebi de salon takımımız ve yemek takımımız... Sahi ben onların resimlerini sizinle paylaşacaktım değil mi? Neyse şu badireyi bir atlatalım da sonrasında gönül ferahlığıyla resimlerini koyarım bakalım beğenecek misiniz :)



Biz temmuzda bir ev aldık arkadaşlar, daha doğrusu ailem aldı, ama evlenince bizim oturmamız için, arka planda sevgili başkomutan babaannem vardı :) Hakkını ödeyemem de hiç :) Babam da dedi nişanlıya, "yavrum kardeşinle ikiniz düğüne kadar evde oturun, boş yere kira masrafı yapmayın." Nişanlımla erkek kardeşi aynı evde kalıyorlar, aile burada değil, ablaları da Ankara'da ama onlar da evli barklı filan işte; bizimkiler de "tamam" dediler. E malum erkek tarafının artık ev eşyasını alması gerekicek, herneyse biz gittik önce beyaz eşyayı beğendik, alıyoruz, ama nereye koyacağız? İlk vukuat orada baş gösterdi zaten!!!

Şimdi müstakbel evim üç oda bir salon. Salon ortak kullanım, iki oda iki kardeşin, yatakodası olacak kısımda da benim çeyizlik eşyalarım var, çünkü bizim evimiz çok küçük artık çeyizlik koyacak hiçbir yer kalmadı, babam sinir krizleri geçiriyor, "bu ne böyle nereye elimi atsam bişey çıkıyo, bu evde yaşanmaz oldu!" filan fişman diye. Biz de yeni eve götürdük çeyizleri, evde yer tasarrufu oldu hem de cidden. Bu kısa bilgiden sonra konumuza dönelim. Efendim, beyaz eşyacı adam "eşyalar burda mı kalsın, yoksa eve mi teslimat yapalım?" bizim nişanlı bu depoda kalma olayına hiç sıcak bakmıyor, daha evvelden de konuştuk ama bir türlü ikna edemedim, ille de "eve gelecek" diyor da başka bişey demiyor. ben de diyorum ki "ya bunları nereye koyacaksın, akıl var mantık var, dursun adamın depoda işte ya!!!" sonrasında "hadi adam batarsa, eşyalarımızı alıp kaçarsa" diye bir tez sunuyor, ama bizim gibi dünya kadar insan var, çoğusu evlenirken getirtiyorlar eşyayı eve, hiçbişey de olduğunu duymadım. Neyse o kadar bunalttı ki dedim, "beyaz eşyalar gelsin eve." ama içimden de diyorum ki "sen görürsün, asıl çıngar salon takımında çıkacak"

Ki beklediğim gibi de oldu, salon takımımızı da seçtik, yemek odamızı da, ama iş teslimata gelince bizimki yine aynı terane "eve gelsin, gözümün önünde dursun." bu arada ben annemin gözüne bakıyorum, çünkü annem benim eve gelmesini istemediğimi biliyor, ama annemden de "tık" yok, çünkü annem burada hakem rolünde, her iki tarafa da eşit yaklaşımlarda bulunuyor. zaten anneme diyorum ben "ben kaynanam yok demiyim, sen benim zaten en birinci kaynanamsın!" Orada ben nişanlımın beynine giremedim, ama mobilyacı dedi ki "abi sen eşya teslimatına kadar bir düşün istersen" nihayet adam benden yana çıktı yani :)))

Bu arada benim beynimden neler geçiyor, ne komplo teorileri, kısaca onlara da bir göz gezdirelim;
"bunlar kesin o salon takımlarını islendirirler (muhafazalı gelecek biliyorum oysa) ama olsun mahfederler!!!"
"sandalyeleri çizerler, misafirleri gelir oturturlar, hiç olmadı ters çevirip üstüste koyarlar, düğüne kadar pestil olur onlar yaaa"
"koltuklara oturamasalar da üzerlerine çamaşır koyarlar, ben onları bilirim, eziyet ederler eşyaya"
"hele teklileri düşünemiyorum bile!!!"

evet, böyle abuk subuk düşünce yapım da vardır benim, ama ne yapayım, onlar da hiç temiz değiller böyle düşünmem çok normal :) ha bir de, zaten evlenmeden önce ev baştan aşağı tadilata girecek, o hengamede eşyalarım zaten pert olur, onu hiç aklıma bile getirmek istemiyorum, bu masum bahanelerle yüreğimi ferahlatıyorum, bir de tadilatı düşünsem kafayı yerdim!!!

dün beklediğimiz telefon bayiden geldi, mobilyacı eşyaları bugün teslim edecekmiş, ben dün akşam son kez bütün kozlarımı kullandım, akşam bizde yemeğe kaldı, ondan sonra çay içerken annemin yanında;
-aşkım, bak son kez rica ediyorum, nolur eşyalar orda kalsın.
-olmaz aşkım, adam üstüne çökerse ben ne yaparım o zaman deliririm.
-canım ne olacak, adam niye batsın, kaç tane şubesi var yapma gözünü seviyim.
-olmaz işte ya!!!
-nereye sığdırcan eşyaları peki?????
-masayla sandalyeleri yatak odasına, kalanları salona (biz yemek takımının hepsini almadık ev daralmasın diye, sonra yazacağım bunu da)
-olmaz, sığmaz, sen onları sığsın diye üstüste bile koydurursun mahfolur onlar!!!
-hiçbişey olmaz, üstüste konmaz yanyana konur,
-yanındn geçerken kötü edersiniz, ben biliyorum!!!
-o zaman ben niye aldım eşyaları ki, düğünden önce alırdım.
- ama o eşyaları borcunu bitir diye şimdi aldık canımın içi!!!
-olmaz işte, gelecek!!!
-gelmiycek efendim!!!
-geleceeeek!!!!
(burada aklıma turşu suyu en güzel nasıl olur muhabbeti geliyor, limoooon, sirkeeee :))))




konu kapanır, annem kızar, ikimiz de susarız...

sabah olur, işe gidilecekken nişanlı der ki; "aşım sen bilirsin, öyle istediysen eşyalar düğüne kadar kalsın..."


hehehehe :))) işte bu!!! :PpP

ama yine de kalbimi bir kez daha fetheder :))) konu tatlıya bağlanır, Maya mutlu gülümsemesiyle işe gider, (gerçi biz aynı yerde çalışıyoruz, ama farklı birimlerde; aynı birimde olmayı hiç istemezdim :)))

Sizleri seviyorum :)

12 Ekim 2011 Çarşamba

Cici Maya Okulda


Dün bütün gün okuldaydım, hani şurada belirttiğim gibi :) bir mutluydum, bir mutluydum size nasıl anlatayım :) okul açıldığından beri ilk kez gidiyorum ya sabahtan içim içime sığmıyordu hiç :) eğitim aşkıyla yanıp tutuşan bir profil çiziyorum şu an ama sınav zamanı gelince, bu hislerimi bana hatırlatın olur mu, yan çizmek istemiyorum çünkü :)))

okulda benim bir arkadaşım var, çok şükür iyi ki var o da :) ben okulla alakamı onun sayesinde diri tutuyorum, not filan lazım olunca bulup buluşturuyor çok sağolsun :) derslerimize girdik, öğle yemekhanede yemeğimizi yedik, kantinde oturduk, çay sigara muhabbetimizi, ve bu arada pek tabii okul dedikodularımızı gerçekleştirdik :) aaah ah, sekreter emekli olmasaydı daha çok giderdim ya, kör talih işte, basiretimi bağlayıveriyor :(

bu kadar okul muhabbetinden sonra, kendime ders çalışmayı eğlenceli hale getirebilmek için neler neler yaptığımı göstermek istedim, ilkokul çocuğundan bir farkım olmadığını birazdan göreceksiniz arkadaşlar :) bu arada resimler dairede çekildi arkada bol bol telefon göreceksiniz :)))


tam bir hello kitty hastasıyım, ve koskoca kpss hazırlık kitabımı da gördüğünüz gibi onunla daha şirin hale getirmeye çalıştım :P

etiketimde de kitty var tabii, ilkokul 1. sınıf kız çocuğuyum çünkü :)


hatta defterim de mi öyle ne??? ama çok tatlı, böyle olunca daha mutlu oluyorum çalışırken, ne yapayım bir tebessüm bile moral deposuna bir katkıda bulunuyor işte :)))


kalem kutum tavşanlı ama bak o kitty'li değil :)


ve içi silme renkli kalem dolu :) alt çizilir, başlık yazılır, palamutlara kaş göz resmedilir :)


Şimdi sırada ders çalışmak var.....

Kocaman sevgiler size :)))

11 Ekim 2011 Salı

♥Mutlu Palamut Ailem♥

hohoho, bugün çok mutluyum :) sebebi ise bugün okula gidicem :))) şimdi demeyin "Maya sen iyi misin, kızım insan okula gitmeye bu kadar sevinir mi?" valla seviniyorum çünkü bizim işyerindeki sekreter emekli olduktan sonra, okul açıldığından beri bugün ilk defa okula gidicem ya :) şimdi evdeyim, birazdan çıkmam gerekecek sanırım, o yüzden bugünkü postumu erkenden yayınlayacağım :)


geçenlerde demiştim ya can sıkıntısından ne yapacağımı şaşırıyorum, palamutlara kaş göz çiziyorum diye, işte sizi şimdi oluşturduğum "Mutlu Palamut Ailesi" ile tanıştırıyorum, cüsselerden anlayacağınız gibi erkek olan nişanlı, kız olan Maya tabii :P 


biraz kısa oldu ama, söz uzun post da akşama gelecek :)





son olarak bir mutluluk pozu tabii :)))





Dönünce hepinizi ayrı ayrı okuyacağım inşallah, öpücükler çokkk :))

10 Ekim 2011 Pazartesi

Armağanlarım var size :)

e, cuma günü de benim sevindirik olmamdan anladığınız gibi, izleyici sayım 300'e ulaşıp hatta yavaş yavaş da arttığı için ben çok mutlu oldum, haftasonu da kardeşimle gezintilere çıkmışken, İkea'da dolaşırkene de aklıma sizler düştünüz, dedim "çam sakızı çoban armağanı olsun, ama bir kutlama hediyemiz olsun" ve çok çok beğendiğim bu iki pıtırcığı sizler için aldım, bakalım beğenecek misiniz??? :)))



İkea'dan bir tealight mumluk-fener ve bir adet de tasarım çerçeve; tabii ben bunların yanına bir iki şey mutlaka katıp katıştırırım, orası da bana kalmış artık :)
çekilişimiz basit, sadece izleyicim olup, bu postun altına yorum bıraksanız yeter :)
katılımlar haftaya bugün, yani 17 Ekim Sabahı son bulacak :)


ben burada kendim yorum yapmayacağım :)

sizi seviyorum, hem de çok :) öpücükler :)

9 Ekim 2011 Pazar

Pazar Yazısı (09.10.2011)

(Sabah yayınlayacağım bir yazıydı, ancak internetin azizliğinden ötürü bu saate kaldı, affınıza sığınırım...)


Sabah uyanıp pencereden gelen solgun ışığı görünce, kendi kendime dedim ki: "Hoşgeldi sonbahar!"
Çünkü her sonbahar gelişinde hala güneşe aldanıp, "Yok yok, yazdan kalma son günler, ne güzel, daha gelmese bari sonbahar.." derken, ne zaman bu sabahki gibi bir durumlar karşılaşsam işte o vakit sonbaharın geldiğine kanaat getiririm. Büyük bir ihtimal, öğlene doğru ya da daha sonra yağmur da yağacak. Sokaklar bir güzel yıkanacak, yapraklar ağaçlardan kaldırımlara düşecek. Ben bir süre daha dökülen meşe palamutlarını toplayacağım. Onlara kaş göz çizip palamut aileleri oluşturacağım, geçenlerde yaptığım gibi mesela :)

***

Kıskanmak değişik bir duygu, insandan insana değişiyor.  Geçenlerde nişanlımın dairedeki büro arkadaşı bir hanım araba almış. Nişanlıdan da rica etmiş "Beni direksiyon çalıştırabilir misin?". Bizim oralarda araba çalışmak kolay, trafik filan da yoktur öyle. Nişanlı da "Tabii," deyince, "Aman Maya'ya söyleme, kıskanır filan, şimdi sen zor duruma düşme" demiş hanım ablamız. Nişanlım bunu bana söyleyince ben bir güldüm bir güldüm :) Dedim "yapmayın böyle şeyleri ben seni kaç yıllık oda arkadaşından mı kıskanayım, kaç sene ben de orada çalıştım zaten tanımasam etmesem neyse" Ben de böyle bir kıskanmayan insanım işte, kendime güvenimden mi, yoksa nişanlıma güvenimden mi, yoksa her ikisine olan güvenimden mi bilmem :) Ama geçen ben araba kullanırken bir iki gereksiz müdahalede bulundu, ben de dedim; "acemilere çok karışmaktan bana da karışmaya başladın, o çeneni sıkı tut aşkım" :)))

***

Ama nişanlı iyi bir direksiyon hocası. İyiliği sabrından geliyor, beni ilk araba dönemlerimde görecektiniz, vites değiştiriyorum diye kendimi yolların fatihi sanıyordum, nişanlı "şunu yap, bunu yapma" dedikçe bende bir çemkirmeler, bir baş eti yemeler görecektiniz; ki ben de şu an ona diyorum ki : "Canım senden Allah razı olsun, cidden sende peygamber sabrı varmış!!!" :))) Şimdiki durumumu söylememe gerek yok, artık rahatça trafikteyim :))) Sağol bebeğim :PpP

***

Annem evde yok bu haftasonu, rahmetli dedemin 52'sine gitti, biz de gitmeyi çok arzuladık ama annem yalnız gitmek istediğini söyleyince kararına saygı duymak zorunda kaldık. Anne-baba kaybı çok değişik oluyormuş, Allah yaşayan herkese sabırlar versin, yaşamayanların ailelerine de sağlıklı uzun uzun ömürler versin. Annem dedemi kaybettikten sonra çok başka oldu, şimdi o evreyi atlatmaya çalışıyoruz, "onu çok özlüyorum" diyor, "ben onunla herşeyi konuşurdum"... Kıyamıyorum hiç, o ağlıyor bazen, ben hem dedeme hem anneme ağlıyorum; çünkü annemin gözyaşına hiç kıyamıyorum...

***

Ama annem akşam eve gelince beni kesecekkkk :))) çünkü gittiğiden beri evde hiçbişi yapmadık :D gerçi yapılacak bişi de yoktu ya, olsun, ben gidip kahvaltı bulaşıklarını bir an önce makineye dizsem iyi olacak, yoksa halim harap :P

***

Uzun bir yazı oldu yine, e malum pazar yazısı bu da böyle olsun :) Sizi seviyorum!!! :)))

( not: bu arada Sevdiğimle nişanlanalı tam 1 sene olmuş, bugün yıldönümüydü, yarın sade ama güzel günümüzün ayrıntılarından bahsederim, öpücükler :)

7 Ekim 2011 Cuma

tam 300 kişilik bir aile olduk :)))


iş çıkışı son bir defa bloguma bakayım derken, bir de ne göreyim, izleyici sayım 300 olmuş, nasıl mutlu oldum nasılll nasılll anlatamam, iyi ki varsınız, hepinizi ayrı ayrı cidden çok seviyorum :)))


bu arada 300. izleyicim olan sevgili Did Dans La Mode, iyi ki geldin, hoş geldin :)))

6 Ekim 2011 Perşembe

Ben ne zaman zengin olacağım? :)

Yine ilginç bir takıntımı burada sizinle paylaşacağım. Aslında şu an daha takıntı değil, ama ben bunu destekleyip büyütürsem takıntı halini alacak, ki ben bunu büyütmeye çok meyilliyim :)))


Yaklaşık iki haftadır zengin olmak umuduyla bilumum şans oyunlarına merak salmış haldeyim. Herşey iki hafta önce bir cumartesi günü kazıkazan oynamamla başladı. Normal şartlar altında 1TL yani amorti bile çıkmayan bana, 10TL'nin çıkmasıyla (ki bu meblağın tamamıyla yine kazıkazan oynadım, bir süre amortilerle devam etti ama sonra bitti tabii :p) ben talihimin değiştiğine inandım, ve o tarihten sonra haftanın belirli günlerinde sayısal loto bayiisinin kapısını aşındırmaya başladım :) yok yok, merak etmeyin o kadar da değil :P 

Bazen makineye oynattırıyorum, bazen de önüme kuponu alıp gözlerimi kapayıp kalem hangi sayıya denk gelirse onu işaretliyorum. Ve mutlaka her oynayışımdan sonra "bu akşam kesin kazanacağım, loto bana vuracak, yihuuu!!!" gibisinden evrene anlamlı mesajlar gönderiyorum ki, şansı kendime çekebileyim. Ama dikkat, buna yüzde yüz kendini inandırman lazım, yoksa tutmuyor kardeş :) Hatta etrafımdakilere "zengin olursam sana da şunu şunu yapıcam" filan diye söylüyorum ki, onlar da inansın ve evrene pozitif enerjilerini göndersinler, şansımın açılma ihtimali daha da artsın :))) İstisnasız hep böyle yapıyorum. Herneyse akşam loto oynanıyor, ben sonuçlara bakmıyorum, çünkü enerjimin bozulmasını istemiyorum. Ama sabah işe geldiğimde, acı gerçekle karşılaşıyorum, maalesef evrene yaydığım iyi niyet dalgalarım hala güçlenmemiş oluyor :))) Zenginlik enerjimin işe yaramadığını düşünmek istemiyorum çünkü :PpP

Tabii buraya yazdıklarımı sizleri gülümsetebilmek adına öylesine karaladım, çünkü benim de bu aralar biraz gülümsemeye ihtiyacım var sanırım. Havalar soğuyor, hasta oldum olacağım, daire çok soğuk :((( Ve benim DERS ÇALIŞMAM LAZIM ama hiç kendimi toparlayamıyorum :(((

Benim için lütfen güzel dualarınızı esirgemeyin, çok ihtiyacım var; tabii sizin sevgilerinize de :)))



çünkü ben HEPİNİZİ ÇOK SEVİYORUMMM!!! :)

4 Ekim 2011 Salı

Çok Yalnızım :P Cidden Bak :P

Çok arabesk bir yazı girişi oldu bu ama tam da benim ruh halimi yansıtıyor! Şimdi haliyle bunun bir sebebi de olacak yani, illa ki, ben de size işte bunu açıklayacağım :)

Bilenler bilir, bilmeyenler için de konuyu baştan alalım, herşey üniversite ilk sınıftayken ben teyzemin anneme yaptığı "Benim oğlanlar bi kpss'ye girecek, bir de kıza söylesene, başvursun hiç olmadı kendini dener" önerisiyle başladı. Ben "amayyynn, ne alaka yaaa" filan diyordum, öyle bir vurdumduymazlıkla başvuru yaptım, sınav günü geldi, ben yine aynen aklımda memuriyet filan yok, sınava girdim, eneee bir baktım puanım güzel gelmiş, o sıralarda da her evde olduğu gibi bir takım maddi sıkıntılar vardı bizde de, ben de hani "aileme destek olayım, bir süre sonra düzelince istifa ederim" düşüncesiyle işe başladım, başlayış o başlayış, birdaha da bırakamadım :))) Allahtan okulda hocalara yalvar yakar devamsızlığımızı hallettik ama okul da ayrı bir şekilde sündü de sündü, uzadııı uzadı ama o da bu sene bitiyor inşallah :)

Herneyse, işe başladık başlamasına ya, okulda da olamadığım için, benim hayatım abuk subuk bir şekilde izole oldu, okulda arkadaşlardan ayrıyım telefon filan var ama sohbet ortamının yerini hiçbişi tutmuyor, işyerinde de ilk başladığımda annem yaşında teyzelerle birlikte çalışıyorum (ki annem yaşında teyze dediğime bakmayın annem henüz 44 yaşında, dört dörtlük bir kadın maaşallah :))) nasıl bunalık bir ortam anlatamam!!! Bİr de görseniz tam öğrenci moduyum, makyaj mukyaj yok, salaşım, civciv gibi bişiyim o vakitler, sırtımda sırt çantam, klasik manto yok, direk şişme montum, ayakkabılar çizme filan değil harley süet botlar filan; bilindik memur profilinden çoook uzağım, tabii kılık kıyafete uygunsuz değil bunlar ama biraz farklı kaçıyor :) (ki bu makyaj yapmama olayım hala devam eder, alırım birkaç malzeme onlar da kardeşimin eline geçer, ben ona çalışıyorum, cidden :P) Kimisi eşini kimisi çocuğunu anlatıyor ama bunların hepsi bana o kadar uzak kavramlar ki o vakitler... Ben işe girdiğimde 19 yaşındaydım, gerisini siz düşünün yani. Bana böyle evlat muamelesi yaparlardı, odanın kızı gibiydim, ayyyy ne güzel günlerdi gerçi :) şimdi eski çalıştığım birimdeki arkadaşlarımla, ablalarım abilerimle karşılaşınca çok duygulanıyorum. Cidden ben onların elinde büyümüşüm, her ne kadar jenerasyon farkımız olsa da :) Yine de sonuç olarak onlarla kurduğum bağlar ayrı, insanın kendi yaş grubuyla olan diyaloğu farklı tabii :)

Sonra işte hayatıma nişanlım girdi, biz aynı kurumda çalışıyoruz bu arada, onunla da takılmıyorum ben tabii, herkes diyor "kız yavuklunun yanında gezsene aaa" filan diye ben hiç tınmıyorum, tabii o zamanlar cicim ayları ben de sakin uysal maya'yım, şu anki ejderha halimden eser yokkkk :) Neyse bu arada kendime bir yakın arkadaş buldum, ki dünyalar tatlısıydı, o da ben gibi okuyup çalışan bir arkadaşımdı, bizim mahalleye taşınmış, aynı duraktan servise biniyoruz öyle tanıştık yani :) Allah bahtımdan güldürdü, arasam bulamam böyle dostu, öyle canciğer olduk, kardeşim gibi süper süper derken, benim bu güzel dostum da mezun olup kendi mesleğini yapmak üzere (okul öncesi öğretmenliği) bizim kurumdan kanatlanınca kaldım mı ben yine dımdızlak!!! :( (seni çok özledim kuzucum bu arada...)

 Tabii bu arada biz yavukluyla nişanlandık, ben yavaş yavaş normalimi gösteriyorum bu arada :P Yine o bana sevgi dolu kucağını açtı ve "kıyamam ben sana, gel aşkım birlikte gidelim yemeğe" dedi :))) tabii bu olay tamamen böyle olmadı çünkü aynı dönemde onun da bakanlıktaki en yakın arkadaşı siyam ikizi olan Dinçer de askere gitmiştiii, yani kısaca o bana ben de ona muhtaç kaldık :) ki düşünün, nişanlımla aynı mahallede otturuyoruz, sabah akşam birlikte işe gidip geliyoruz ve öğlenleri de birlikteyiz, aslında evlilerden pek de bir farkımız yok, akşamları da çoğu bize yemeğe gelir gider :D

Böylelikle benim nişanlım ve arkadaşlarının ortamına girişim oldu. Birdaha da ne ben arkadaş buldum ne de onlardan ayrılabildim. Yani iyi kötü yaş grubumuz yakın birbirine, idare edebiliyorum/edebiliyoruz. Bir düşünün öğle arasında ben ve nişanlımın arkadaşları. Benim yanımda kibar olmaya çalışıyorlardı bir vakitler, dedim "gerek yok, doğalınız neyse o olun, ama çok da doğal olmayın" :) onların da eşleri var, tanışıyoruz, lakin sadece Dinçerimizin bir yavuklusu yok, o bizim evlatlığımız zaten, biz evlenince onu evlatlık alacağız :P ben de diyorum "bak Dinçer sadece kendini değil, beni de düşün, beim de arkadaş olacağım birini bul ki ileriki dönemlerimize sorun yaşamayalım" :))) ne kadar yüzsüzüm değil mi :) o da diyor zaten " kızım kendimi düşünmüyorum artık cidden seni düşünüyorum, bir arkadaşın olsun da yeter ki bizimle dedikodu yapma" :)))

Uhuuu, ne de uzun çene çalmışım meğer, ben gene yazarım, gerçi konuyu yalnızlıktan açmıştım ama işe giriş hikayemi de okumuş oldunuz :)

Hepinize kocaman sevgiler!!!

3 Ekim 2011 Pazartesi

Zihni Sinir İcatlar ve Bendenizin Lüle Merakı :)

Eheheh, şimdi başlık ilgi çekici oldu, bakalım gerisini nasıl getireceğiz :) Yok yok, zihni sinir icadın sahibi ben değilim merak etmeyin, elin gavuru yapmış, ben kendi halimde kendi köşemde hala okula gidip ders çalışmak sorunsallarıyla uğraşmaktayım :)


Bugün mailime gelen günün fırsatlarını incelerken "maşayla saçınızı yakmadan buklelere sahip olun" ıvır zıvırından bir cümle gördüm ve hemen üstüne tıkladım. Sevgili okurum, benim dalgalı saç konusunda çok aşırı bir sempatim var, bunu da burada açıklıyorum :) Yani şu dümdüz, aslında dümdüz de değil de kendinden hareketli olan saçlarımın aslında dalga dalga yahut bukle bukle olması iin nelerimi vermezdim ki :) Vakti zamanında bunun için perma bile yaptırmıştım, gerçi sonu acayip kötü oldu, artık permanın p sini duymak istemiyorum; hele ki saçlarım uzayınca saçımın dipleri düz uçları lülemsi mısır püskülü görünümünden sonra!!! Herneyse, bir ara yine bu dalgalı saç sevdam için gittim babyliss saç maşası aldım, ama gel gör ki kendi kendime yapmaya çalıştığım bir iki başarısız denemeden sonra ondan da umudumu kestim, çünkü bu maşa işi tek başına ya-pıl-mı-yor!!! Yahut yapılıyorsa da tek başıma ben beceremiyorum demek ki, çünkü bende bir kardeş var 15 dakikada kendi saçını kuaföre gitmiş kadar güzel yapıyor, ben kendi saçımı 50 dakikada anaokuluna giden kız kadar yapamıyorum. Yok yok, ben okumasaymışım da ailem kuaför yanına verseymiş ben mesleğe girişte bile bulunamazmışım :))) Kardeşim de bir iki sefer yaptı saçımı onsan sonra o da ücret istemeye başladı, tabii o da haklı kendi çapında, el emeği denen bişi var, öğrenci harçlığı çıkarması lazım; ama buna da ben yanaşmadım, ablasıyım yani niye para veriyim, o çalışsın :D 


Buraya kadar okuduklarından da anlayacağınız üzere kıymetli okurlarım, benim aslında kendine bakım konusunda pek becerim yok; Avon kataloglarındaki harika kadınlara özenmekten öteye gidemiyorum maalesef, ama bu saç konusu makyajdan filan çok daha öte,


Herneyse, ben bu ilana tıkladım bir de ne göreyim, tam tembel işi bişi icat etmişler, aha da netten alıntıladığım ve Picasa ile kolajladığım (ki bu Picasa ile ilk kolajımdır, alkış istiyorum :)))) bu gavur zihni sinir icadı :) adı Magic Leverage imiş...



bunun videosu var bir de onu izleyin, (buraya tık tık) mantığını görüceksiniz zaten, izlemeye üşenenler için kısaca diyor ki, saçı çubuğun ucuna takıp bu sarmal rulonun içinden geçirin, saçınız hafif nemli olsun yarım saat sonra çıkarın mis gibi lüle :) ben de ne yalan söyliim fiyatını uygun buldum sipariş verdim, bakalım bunu sonucu güzel mi olacak, yoksa uyduruk bişi mi çıkıcak, hiç olmadı ürün güzel olucak da ben mi tek başıma yapmayı beceremeyip sonunda bu zımbırtı da mı kardeşimin hizmetine tahsis oluncak bilemiyorum :)

gelince anlatırım  hepsini detaylıca,

hepinize kocaman sevgiler!!!

Yaşasınnn, pazartesiiiii :)

Oyyy, şimdi başlığı görünce diyeceksiniz ki "Ya ben yanlış okudum ya da Maya bugünlerde hiç iyi değil, hayırdır inşallah?!!!" ama yok doğru okudunuz.

Haftasonu annemle birlikte bütün evi kaldırıp sonra tekrar düzene soktuk, ama bünyem bu kadar temizliğe alışkın olmadığı için, pazartesileri işe gelmekten hiç hoşlanmayan ben, bugün işe gelmeyi çok güzel buldum çünkü burda tembellik edebiliyorum :) Tembelim, dinleniyorum, telefon çalmıyor, ohhhh misss :)



Annem geçen haftalarda göğsünden bir kitle aldırdı, yani hala taze ameliyatlı sayılır, ama bu annemin temizlik aşkına mani olamadı, "Bak" dedim, "anne niye bu kadar uğraşıyosun ki yani yok konsolun arkasına kadar silmek niye, perde kornişlerinin içleri de tozlu kalıversin?!" ama yoook, ille de silincek, bir de yaptığım işi beğenmez, içten içe "beni gene azarlayacak" diye diye kendimi pervane ettim, haftasonu temizliğini atlattım nihayet :) Nişanlı bile bundan nasibini aldı hatta, cumartesi günü akşam bize geldi, hemen "Oğlum şu gümüşlüğü konsolun yanına koysam nasıl olur diyorum sen ne dersin?" tam bir kızım sana söylüyorum damadım sen anla durumu :) zavallım da geçti gümüşlüğün bi tarafına, annemle ikisi (çünkü biz babamla onlara göre tüy sıklet kıvamındayız) salonun bi tarafından diğerine gümüşlüğü naklettler, o da yetmedi ben de asılacak perdeleri tutuşturuverdim, yok öyle her zaman gelip oturup gitmek, biraz da iş yapmalı insan değil mi :)

Bu arada biz de beyaz eşyamızla mobilyaları hallettik, uygun bir vakitte onları ve alınış hikayelerini (!) detaylarıya size aktaracağım, çünkü ben böyle anne görmedim, sanki benim kaynanam :) nişanlı da ona ayak uydurunca ortaya tam bir "maya'nın çileleri" durumu çıkıyor :)

şimdilik herkese kocaman sevgiler!!!

30 Eylül 2011 Cuma

Aylardan Sonra...


Biliyorum, uzun zamandır yoktum, taaa yaz başından beri. Eksikliğimi farkeden birkaç arkadaşım var, ve onlara can-ı gönülden minnettarım. En başta Bal Gözlü Kız'ım canım bacım ve Dejawu'cum o da başka bir bacım... Sezobigo'yu da unutmamam lazım. Herneyse,

Yazın tek başıma sekreterlikte kalmamdan sonra işler daha da sarpa sardı, çünkü sekreterimiz ani bir kararla emekli oldu ve burası tümden bana kaldı, yani Maya cort-la-dı!!! En korktuğum şey de buydu zaten, keçinin sevmediği ot burnunun dibinde bitermiş :( Ramazanı sekreterlikte geçirirken bir de üstüne Ramazan'ın 17. günü dedemi acı bir trafik kazasında kaybettik, sabah namazına yetişmeye çalışırken yolda ekmek arabasının çarpması sonucu dedem can verdi... Herneyse, okul açıldı şuydu buydu derken blogumu da özlediğimin farkına vardım ve bundan sonra aksatmamak üzere aranızda olmaya söz verdim. Biliyorsunuz nişanlıyım ve evimizi düzmenin de zamanı gelmişti, bundan sonra biraz evlilik sürecinden, biraz Maya ve nişanlısının komik diyaloglarından, arada tırtıklayabildiğim el emeklerimden filan bahsedeceğim,

çünküüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüü..........................

annem bütün hobi eşyalarımı kaldırıp KÖMÜRLÜĞE İNDİRDİİİİİ!!! beni okuyanlar bilir, zaten annem bigün bütün bunları atmakla beni tehdit ediyordu, hain kadın emellerine kavuştu nihayet!!! :(

detayları sonra aktaracağım :)

Herkese kocaman sevgiler

sizleri çok özledim, çok da seviyorum!!!