merhaba hepinize! :)
geçen hafta güneşli bir Ankara'dan yazıyorken bu haftaya bembeyaz ve apayaz(!) :) bir Ankara'dan başlıyoruz :) Beklenen kar nihayet geldi ve bize eziyet olmaya başladı :) Yine de şööyle bir mikropları kırıp geçirmesini temenni ederekten haftasonunda neler neler yaptığımı anlatmaya başlıyorum.
Cuma akşamından başlayalım isterseniz. Cuma günü mesai bitiminde nişanlımla Kızılay'a indik. Aslında çoğu zaman yapmadığımız birşeydi :) Günlük hayat öyle yoğun ki çok zor birbirimize zaman ayırabiliyoruz. Yanyana geldiğimizde ise hep yanımızda başkaları, aile bireylerimizden biri yahut arkadaşlar filan oluyor. Bu bu aralar beni çok huysuzlaştırdı, onu üzmeye başladım istemeden, biraz daha dikkatli olacağım söz veriyorum :) Herneyse, iş çıkışı Kızılay'da Karadeniz yöresine has yemekleri yapan Aşiyan Yemek Evi"nde toplandık onun oda arkadaşlarıyla birlikte. Aşiyan Yemek Evi çok çok kendine özgü bir yer. Bir kere menüsünde sadece Karadeniz'e özgü olan yemekler var. Mesela Akçaabat köfte, karalahana sarması, hamsili pilav, laz böreği, fasulye tuşusu kavurması.... Her çarşamba geleneksel halk ozanları toplanıp karşılıklı atışmalar yapıyorlar, her cuma ve cumartesi akşamı ise kemençeci Yaşar Abi size en güzel Karadeniz türkülerini hem çalıyor kemençesiyle, hem de kendine has şivesiyle söylüyor. Çala çala iyice açıldıktan sonra da gözüne kimi kestirirse kemençesiyle hemen bir ezgi uydurup bir de tatlı mani düzüyor. Tatlı dediysem "huysuz ve tatlı" manasında da anlayabilirsiniz çünkü bana düzdüğü maninin içinde "bakma bana öyle BMC farı gibi" mısrası geçmişti, gözlük takmama istinaden böyle bir laf attı tabii ama herkes koptuuu :) Kesinlikle tavsiye ederim Ankara'daki arkadaşlar için, mekan alkolsüz ve çok da sıcak bir ortamı var. Gittiğimiz gün sigortalar yarım saatte bir atıp bizi beş dakikalığına elektirksiz bıraksa da gerçekten çok orijinaldi. Neyse artık size de isterseniz eğer gidip görmek kalıyor artıkın :) Kızılay'da Sümer-1 Sokak'ta, Onur Çarşısının hemen dibi :)
Cumartesi gün ise deli gibi yağan kara rağmen kardeşimle kendimizi dışarı attık. Kardeşim yine Kızılay'da deli gibi pasajlara koştururken ben de içimde yanan ingilizcemi geliştirme aşk ve şevkiyle gidip Olgunlar Sokaktan bir sürü "advanced" seviyesinde kitap aldım. Onları okuyup bitirdikten sonra artık normal romanların kucağına atacağım kendimi. Ha unutmadan bir de uzun zamandır isteyip de alamadığım İskender Pala'nın "Şah ve Sultan" romanını aldım. (Buradan sevgili Dürr-i Yekta'ma kocaman sevgilerimi yolluyorum, anladın sen onu! ;) Akşamına da nişanlımla kardeşi bize geldiler yemeğe filan feşmekan. :) (bu arada iki tane aynı kitaptan almışım, kafam ne kadar karışıktıysa :D)
Dün ise en son olarak hobilerime adadım kendimi. Uğurböcekli anahtarlığıma son halini verdim, tığ işi yastıklarımın ikincisine başladım, keçeli kapluş yapımına başladım, sevgili Pasaj müşterilerimden birisi için ısmarlama bardak altlığı yapımına başladım. Bu arada istediğiniz bir ahşap obje olursa dilediğinizce benimle irtibata geçip birlikte çalışabiliriz. :) Etkinliklerimden de birkaç resim koyup bugünkü postumu burada noktalıyorum. Hepinize sevgiler ve pozitif bir hafta enerjisi yolluyorum :)